Avrupa, yoğun bir nükleer silah tartışmasına girdi. Tartışmayı başlıca iki konu besliyor. Biri Rusya’dan belirli aralıklarla gelen nükleer silah kullanma tehdidi. Diğeri ise ABD’de Kasım ayında yapılacak olan başkanlık seçimlerinin olası sonucu. Zira, Joe Biden’ın yerine Donald Trump’ın başkan seçilmesi halinde ABD’nin nükleer şemsiyesini Avrupa kıtasının güvenliği için hizmete sunmaya devam edip etmeyeceği sorunsalı yaşanacak. Önce basitleştirilmiş kısa bir hatırlatmada bulunmakta fayda var. NATO’nun nükleer caydırıcılığı ağırlıklı olarak ABD’nin İttifak’a vermiş olduğu nükleer imkan ve yeteneklerden oluşuyor. İngiltere de sayısal açıdan daha az, ancak göz ardı edilmeyecek güçte nükleer başlığa sahip. Fransa ise NATO’nun nükleer caydırıcılık siyasasında yer almıyor. Ancak İngiltere’den farklı olarak denizden ve havadan nükleer başlık fırlatma imkanına sahip. NATO’nun bu üç nükleer gücü dışında, bir de ‘dual capable nation’ olarak bilinen ülkeler var. Bu ülkeler yarı nükleer güç sayılıyor. Başlık üretemiyorlar ama ABD’nin vermiş olduğu veya topraklarında konuşlandırdığı nükleer başlıkları uçakla fırlatma imkanına sahipler. Bu 5 ülkeden biri de Türkiye.
NATO’nun nükleer planlamasında yer almayan Fransa’nın nükleer başlıklarını kullanma ve ateşleme sistemi doğrudan cumhurbaşkanına bağlı. ABD’de ise, başkan kararı aldıktan sonra yetkisini genelkurmay başkanına ve başlığı kullanacak olan komutana devrediyor. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron Şubat 2020 tarihinde Fransa Harp Akademisinde yaptığı bir konuşmada Fransa’nın hayati çıkarlarının bir Avrupa boyutu da olduğunu dile getirerek, dolaylı olarak Avrupa’nın güvenliği için nükleer şemsiyesini açabileceğini ima etti. Macron’un bu söylemi Fransa için yeni değil. 2006’da dönemin cumhurbaşkanı Jacques Chirac da bu yönde bir açılımda bulunmuştu. Almanya, Fransa’nın nükleer şemsiye teklifini defalarca geri çevirdi. Rusya’nın Ukrayna’ya karşı başlatmış olduğu savaşla birlikte Avrupa’da Estonya ve Polonya, Trump’ın iktidar olması halinde Fransa’nın sunacağı şemsiyeyi kabul edeceklerini dile getirdiler. Ancak Fransa’nın nükleer şemsiyesinin tüm Avrupa ülkeleri tarafından kabul görmesi için, Paris’in nükleer gücünü kullanma doktrinini ve komuta kontrol zincirini gözden geçirmesi gerekiyor.
Fransa’nın nükleer caydırıcılık doktrininin fikir babaları ve mimarları olan General Poirier ile Gallois’nın konseptini ters yüz etmesi gerekiyor. Ayrıca, Fransa’nın havadan fırlatılan ASMP-A tipi bombalarını müttefiklerle paylaşması, o ülkelerde konuşlandırması lazım. ABD, B-61’leri müttefiklerle paylaşıyor çünkü elinde başka modeller de bulunuyor. Fransa’nın elinde havadan fırlatılan sadece tek tip nükleer füze var. Paris bu teknolojiyi paylaşmak istemiyor. Bu çerçevede Fransa’nın Avrupalı müttefiklere ABD’ye alternatif bir nükleer şemsiye sunma ihtimali çok düşük. Fransa’nın sunacağı ‘külfet paylaşımından’ da bahsetmedik.
AB’den Türkiye’ye“tirit suyu”
Malum Türkiye’deki 2023 genel seçimlerinin ardından Avrupa birliği (AB) Türkiye ile donmuş olan ilişkileri yeniden canlandırmak istediğini açıkladı. AB Dış Politika Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’e bir rapor yazdırdı. Borrell’in önerilerin en önemlisi AB-Türkiye arasında yüksek düzeyli siyasi diyaloğu yeniden başlatmak, ayrıca askıda olan Avrupa Yatırım Bankası fonlarını yeniden canlandırmaktı. Bu rapor yaklaşık bir yıldır liderlerin önünde bekliyor. Kah AB üyesi ülkelerdeki seçimler, kah Türkiye’deki yerel seçimlerden dolayı karara bağlanamadı. 15 Aralık 2023 tarihli Milliyet gazetesinde “AB’nin Türkiye raporu başka bahara kaldı” diye bildirmiştim. Mart 2024’te düzenlenen AB ilkbahar zirvesinde Türkiye konusunda karar alınmadı. Şimdilerde kararın 17-18 Nisan tarihinde düzenlenecek zirvede alınabileceği ifade ediliyor. Ancak taslağa bakıldığında, bu koşullarda hiç alınmasa daha iyi. Zira Kıbrıs konusunda çok sayıda koşul var. Sadece Brüksel ile Ankara arasında bakan düzeyinde ziyaret ile AYB’den gelecek olası krediler için, bu tür bir yazılıma evet denilir mi bilemedim. Ama AB’nin Türkiye konusundaki ‘stratejik’ görüşü hakikaten pek sığ.